BAKAN SELÇUK, AA EDİTÖR MASASI´NA KONUK OLDU

25 Ekim 2018 15:04

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, sürekli "yeterince çalıştık mı, yeterince gayret ediyor muyuz?" sorusunun zihnini çok meşgul ettiğini belirterek, sorumluluğun sadece kendisinde değil, milletin de sorumluluğu olduğunu vurguladı. Selçuk, "Bu bir millet ödevidir, bu bir ülke ödevidir. Bu bir bakanın ödevi, bakanlığın ödevi değildir. Sadece bu vurguyu paylaşmak için ifade ediyorum." dedi.
 
Siyasi tarihte başkanlık sisteminin çok uzunca bir süre konuşulduğu anımsatılarak, "Özellikle siyasi bir mücadele içerisine girmemiş, bu meselelerden kendisini uzak tutmuş ama konusunda uzman, memlekete katacağı şeyler olan insanları serbestçe hükümette değerlendirmek diye nitelenen bir sistemdi. Bunun örneklerinden birisiniz, nasıl bir değerlendirmeniz olur bu sistem hakkında?" sorusu üzerine Bakan Selçuk, şunları söyledi: "Siyaset gerçekten çok birikim isteyen, çok büyük bir mücadele azmi gerektiren, maraton koşmak anlamına gelen bir iş. Dolayısıyla ben kendi açımdan bunu becereceğimiz zannına sahip değilim, öyle bir şeyi ben yapamam gerçekten çok farklı yetenekler istiyor. Bu nedenle de bizim ya da benim gibi olan insanların siyasete girme azmi her zaman düşük oluyor. Ancak böyle bir fırsat olursa böyle bir teveccüh olursa yapabileceğimiz bir şey varsa ´niye yapmayalım´ şeklinde bir girişim söz konusu oluyor. Bunu ben fonksiyonel buluyorum. Uzun süre içerisinde, daha doğrusu orta vadede, bunun Türkiye için daha farklı kazançlara yol açacağını düşünüyorum."
 
"Biz bir taahhütte bulunmak istedik"
Selçuk, "eğitim vizyonuyla ilgili somut hedeflere 3 yılda ulaşacağını düşünüyor musunuz?" sorusuna karşılık, "Benim aslında bu konuyla ilgili 3 yıllık bir vizyon ortaya koyma sebebim ya da ekip olarak bizim bu konudaki argümanımızın temeli şu; hiç kimse bizi zorlamadığı ya da bir talepte bulunmadığı halde biz bir taahhütte bulunmak istedik. Bir yol haritası ortaya koyalım, belirsizlikler ortadan kalksın, çocuklar haftaya ne olacak ya da gelecek sene ne olacak huzursuzluğu içerisinde olmasınlar, aileler bir belirsizlik yaşamasın." yanıtını verdi.
 
Adım adım 3 senede neyi nasıl planladıklarını göstererek, belirli periyotlarla da bunun hesabını vermek istediklerini kaydeden Selçuk, sözlerine şöyle devam etti: "Diyelim ki 3 aylık, 6 aylık dönemlerde biz şunu vadetmiştik, şöyle bir yol haritamız vardı ve şu noktadayız şeklinde bir hesap verebilirlik olsun. Bunu niye yapıyoruz? Aslında yuvarlak sözlerle ya da temennilerle ´şu da yapılacak, bu da yapılacak´ şeklinde ifade etmek mümkün. Fakat bunu yaptığımızda bizim bu işin bir toplumsal mutabakat meselesi olduğunu vurgulamamız imkansız hale geliyor. Biz bunu toplumla, insanla birlikte yapıyoruz. Hepimiz eğer buna omuz verirsek bu iş olacak mesajını verebilmek için böyle bir üç yıllık taahhütte bulunduk. Aslında 5 yıllık bir Hükümet dönemi söz konusu, bu 5 yıl da olabilirdi. Fakat benim daha önceki yıllardan beri arkadaşlarımla yaptığım çalışmalar, 3 yılda Türkiye´nin eğitim meselesinin belirli bir noktaya gelebileceği, ondan sonra asıl mücadelenin başlayacağı şeklindeydi. Çünkü Türkiye´nin 3 yıllık meselesi, eğitim sistemini daha işlevsel yönetme meselesi. Fakat 3 yıl sonra biz hiçbir yerde olacağız, yani şu anlamda; bizim asıl meselemiz küresel rekabet yani dünyayla yarışmak."
 
"Bugün düşündük, yarın şu değişikliği yapıyoruz´ demeyeceğiz"
Milli Eğitim Bakanı Selçuk, Türkiye´nin eğitim meselesini bir hal yoluna koyduklarında işlerinin bitmediğini, asıl işlerinin o zaman başlayacağına işaret ederek, "Mecazi olarak bir şekilde yoğun bakımdan çıkalım, sonra artık nekahat döneminde iyileşme başlasın, dünya ile mücadele etme imkanımız doğsun." diye konuştu. Selçuk, şu ifadeleri kullandı: "Birkaç küçük fark var aslında bu yapılan işle ilgili. Bunlardan bir tanesi ilk kez felsefesiyle teorisiyle yöntemiyle tekniğiyle bütünsel bir sistem yaklaşımı içerisinde bir sistemin, bütün alt sistem bileşenlerinin eş zamanlı olarak dönüştürülmesi hedefleniyor burada. Yani ´biz Türkiye´nin sınav sistemiyle ilgili şunu yapacağız, öğretmenlerin özlük haklarıyla ilgili şunu yapacağız ya da müfredatla ilgili şunu yapacağız´ değil. Bir sistemin bütünsel dönüşümüyle ilgili bir mesele var. Bu bakımdan değerli.
 
İkincisi şu; biz bunu yaparken ´bugün düşündük, yarın şu değişikliği yapıyoruz´ demeyeceğiz. Ne diyeceğiz? Diyoruz ki, biz şu kadar sene içerisinde olgunlaşacak bir fidandan söz ediyoruz. ´Hemen bir şey yapmak mümkün değil. Lütfen zaman tanıyın´ diyoruz. Eğer hemen bir şey yaparsak, bulduğumuz çözümler geleceğin sorunları olacak. O yüzden hemen bir şey yapmamak lazım. Bir şey yapmaktan çok, neyi yapmayacağımızın üzerine odaklanmamız lazım." Bakan Selçuk, adım adım bunu planlayarak, veri analizine bakarak, sonuçları araştırma teknikleri açısından değerlendirerek bir yol bulunması gerektiğine değindi. Selçuk, 3 yılda ulaşacakları yerin aslında sistemin genel bir raya oturması ve artık bunun üzerinden iyileştirmelerin hızlanması olduğunu kaydetti.
 
"Yaklaşık yüzde 60´ların üzerinde bir fark var"
Velilerin ve öğrencilerin çok merak ettiği konunun ise "liselere geçişte hangi sistemin uygulanılacağı" olduğuna değinen Selçuk, şu görüşlerini paylaştı: "Aslında biz bunu, bu bağlamdan çıkarmak istiyoruz. Çünkü mesele bir kademeler arası geçiş meselesi değildir, mesele bir çocuğun hayatıdır, geleceğidir. O sebeple biz burada sınavın adını, tekniği ve yöntemini değiştirsek inanın bir mesafe alamayız. Seneye sınav nasıl olacak sorusu, doğru bir soru değil. Doğru soru bence şu; siz eğitim sistemi içerisinde bir çocuğun ortaokuldan liseye ve üniversiteye geçerken kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda nasıl daha mutlu, donanımlı, daha fazla potansiyelini ortaya koyabileceği bir ortam oluşturacaksınız? Mesele aslında bu. Bunu yapabilmek için şöyle bir şey söz konusu; bizim kendi ölçümlerimiz dairesinde imkanları en iyi olan okulumuzla imkanları en kötü okullarımız arasındaki fark çok yüksek. Yaklaşık yüzde 60´ların üzerinde bir fark var."
 
Bakan Selçuk, imkanların bu kadar farklı olduğunda velinin ya da öğrencinin, "ben şu okula gitmek istiyorum" dediğini ve herkesin buraya hücum ettiğini anlattı. Okullar arasındaki başarı farkı azaldığı zaman, vazgeçme maliyeti konusunda başka bir bakış açısının söz konusu olacağına işaret eden Selçuk, "Çocuk, ´ben şu okulda da bu okulda da aşağı yukarı benzer imkanlarla karşılaşacağım´ diyecek. Ve büyük bir sınav maratonuna girmeyecek." dedi. Selçuk, konuşmasına şöyle devam etti: "Türkiye´de dershaneler olmasa Boğaziçi, Hacettepe, ODTÜ´ye hangi çocuklar girecek? Yine aynı çocuklar girecek belki 10 puan aşağı girecek ama yine o çocuklar girecek. Peki bütün bu dershane, sınav curcunası varken çocuklar okulda eğitim ve özel öğretimler aldıktan sonra bizim matematik, fizik netlerimize bakar mısınız? Gördüğümüzde bu tamamlayıcı bir fonksiyon ise dershane ya da özel ders meselesi, Türkiye´nin manzarası niye böyle o zaman? Burada başka bir nedensellik var, bu işin içerisinde. Bizim bunu çözmek için bataklıkla ilgilenmemiz gerekiyor. Yani sınavın tekniğiyle vesaire değil."
 
"Hangi dersten ne tür sorular çıkacağını her ay yayınlayacağız"
Dün, örnek soruların yayımlandığını hatırlatan Selçuk, "Sevgili öğrenciler, ´Hiç endişelenmeyin sen böyle bir sürprizle karşılaşmayacaksın. Biz sana hangi dersten ne tür sorular çıkacağını her ay yayınlayacağız, göstereceğiz, örnek deneme sınavlar yapacağız. Sen rahat ol.´ dedik." ifadesini kullandı. Selçuk, öğretmenlere de "Öğretmenim, bak bu ezber sorusu değil, bu bir muhakeme sorusu. Onun için bu çocuklara böyle madde ezberleterek bir yara varamayız. Biz başka bir öğrenme yaklaşımına ihtiyaç duyuyoruz. O sebeple siz de lütfen derslerinizde buna dikkat edin. Biz bunun için size her türlü kaynağı sağlayacağız, yardımcı kaynak vs. meselesi. Bunun en alasını, en kalitesini biz zaten her türlü ihtiyacı karşılayacak şekilde çoklu ortamlarda, dijital ortamlarda, fiziksel ortamlarda bunu ortaya koyacağız." mesajı verdiklerini aktardı. "O sebeple bunu bir LGS sınavı bağlamından çıkartıp, bu bir eğitim kalitesi sorunudur ve bunun üzerine büyük fotoğrafa bakmak lazım şeklinde gidiyoruz." değerlendirmesinde bulunan Bakan Selçuk, şunları söyledi: "Seneye de bu sınav daha az stresli, ne olduğu belli olan ve çocukların neye çalışacağını çok net olarak bildiği bir düzen sürecek. ´Hemen seneye bütün sistemi değiştiriyoruz´, hayır sakin sakin bunu yapacağız. Sonuçta ulaşmak istediğimiz yer, belli bir süre sonra sınavla öğrenci alan okul sayısını azaltmak. Seneye cüzi bir miktarda olacak ama 3 sene içerisinde yaklaşık yüzde 40 kadar azalacaktır."
 
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, "Yaklaşımınız genellikle yeni bir eğitim felsefesi üzerine. Türkiye´nin gelecekte küresel bir güç olabilmesinin eğitimden geçtiğini söylüyorsunuz. Bu felsefik yaklaşım, öğretmenler düzeyinde nasıl? Sonuçta, çocukları yetiştirecek olan öğretmenler. Öğretmenler konusunda nasıl çalışmalar olacak?" sorusu üzerine Selçuk, yaklaşık 30 yıldır sınıfların içinde olduğunu ve yarın okul öncesi bir kurumda, lisede ya da üniversitede ders verebileceğini söyledi. Bu işin dünyanın onlarca ülkesinde nasıl yapıldığına ilişkin yüzlerce, binlerce yere gittiğini ifade eden Selçuk, "Benim uygulamayla ilgili bir sorunum yok fakat Türkiye´nin felsefeyle ilgili bir sıkıntısı var. Bu mesele, felsefesi kurulmadan, onun üzerine teorisi oturtulmadan, onun üstüne modeli, stratejisi, yöntemi, tekniği konulmadan bütünsel olarak sunulamaz." diye konuştu.
 
Bakan Selçuk, bunun sadece yöntemler, metodlar ve kitaplar değiştirilerek halledilecek bir mesele olmadığı değerlendirmesinde bulunarak, bunun insanla ilgili olduğunu ifade etti. Bu noktada "İnsandan ne anlıyoruz?" sorusunun gündeme geldiğini belirten Selçuk, şunları kaydetti: "Türkiye´de hiçbir eğitim fakültesinin insan görüşüyle ilgili bir mottosu, web sayfasında bir yazısı, herhangi bir dokümanı yok. Biz insan yetiştirmekle uğraşıyorsak o zaman bizim insan görüşümüz ne ki? Buradan başlamak gerekir. Ben dikkat ediyorum, vizyon dokümanının başlangıçtaki yaklaşık 10 sayfa kadarı aslında felsefe ve Kur´an ile ilgilidir. Hiçbir alıntı yok, tek bir cümle yok, tek bir eleştiri yok, tek bir yorum yok, tek bir haber yok, bu çok ilginçtir. Bütün haberlerle ilgili analizlere ve köşe yazılarına baktığımda dikkatimi çeken bir şey var. Sadece Külliye´deki sunumdaki başlıklardan hareket etmişler. Mesela biraz sonra geliriz belki, formasyon meselesi. Aslında o kadar net yazıyor ki orada. Bu sürekli soruluyor. Buradan ben şunu anlıyorum, okunmamış." Belli bir bağlam, bir rutin verildiğinde öğretmenlerin onun üzerinde kendi iştiyakı ve vicdanıyla gerekeni yaptığını anlatan Selçuk, "Biz, bundan endişe duymuyoruz." dedi.
 
"Mesele sistemi ölçmek, iyileştirmek"
Asıl meselinin sistemin tasarlanması olduğunun altını çizen Selçuk, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye´de çocukların zekasıyla ilgili bir sorun mu var? Böyle bir sorunumuz yok. Mesele ne? Bu çocuk başka bir ülkede olsa, diyelim ki tırnak içinde gelişmiş denilen ülkeler var, o ülkelerde bu çocuklar okusalar, bir problemimiz mi var? Hayır. Mesele, çocuğu ölçmek değil, biz eğitim fakültesinde ölçüyor muyuz, profesörü ölçüyor muyuz, ana babayı ölçüyor muyuz? Hiç kimseyi ölçmüyoruz. Niye sadece gücümüz çocuğa yetiyor? Mesele sistemi ölçmek, iyileştirmek, mesele öğretmenimizin niteliğine katkı sağlamak. Her ülkenin eğitim sisteminin kalitesi, öğretmeninin kalitesini aşamaz. Dolayısıyla biz öğretmene hiçbir yatırım yapmadan, hiçbir katkı sağlamadan, onlara destek olmadan onlardan beklersek bu çok adil olmaz."
 
"Çok önemli bulduğumuz öğretmenliğin niye kendine ait kanunu yok?"
Millî Eğitim Bakanı Selçuk, Eğitim 2023 Vizyonu´nun tanıtım toplantısında çıkarılacağı belirtilen Öğretmenlik Meslek Kanunu´nun neler getireceğine ilişkin de açıklamalarda bulundu. Asker, polis ya da hekimlerle ilgili o mesleğe ait kanunların bulunduğu ifade eden Selçuk, "Fakat öğretmen 657´nin içerisinde sıkışmış vaziyette. Kendisine özel kanunu yok. Halbuki bunların ataması, yükselmesi, disiplin meselesi, kariyer meselesi, ek gösterge, tazminatları vs... Bunların hepsi aslında özelleşmeli." dedi. Selçuk, Öğretmenlik Meslek Kanunu´nun 1970´lerden beri temenni edilen, arzulanan bir kanun olduğunu fakat çeşitli nedenlerle bir türlü çıkmadığını ifade etti. Şimdi bu kanunun çıkmasıyla ilgili ortamın bulunduğunu dile getiren Selçuk, bu konuda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın da onayı olduğunu söyledi. Selçuk, bunun için girişimde bulunacaklarını ancak kararın Meclis´e ait olduğunu bildirdi. Meslek kanununun öğretmenler açısından bir kimlik ve aidiyetlik meselesi olduğunu belirten Selçuk, "Sadece somut özlük meselesi değil, para meselesi değil. Bu bir aidiyet meselesi. ´Bize ait bir kanunumuz var, bize özel bir kanunumuz var.´... Bütün mesleklerin, ana mesleklerin kanunu var da çok çok değerli gördüğümüz, çok önemli bulduğumuz öğretmenliğin niye kendine ait kanunu yok? Mesele bu aidiyeti beslemek. Arkasından da somut, her öğretmen hangi sene, nerede, ne kadar çalışır, herkes önceden bilsin. Aylık, haftalık, yıllık yönetmelikler değişerek bir belirsizlik ortamı olmasın. Mesele, bundan ibaret." diye konuştu.
 
Danıştay´ın "Öğrenci Andı" kararının Millî Eğitim Bakanlığınca temyiz edildiğinin hatırlatılması üzerine Bakan Selçuk, Millî Eğitim Bakanına "Olimpos´ta devre mülkü varmış." gibi davranıldığını belirterek, "Her şeye gücümüzün yetmediğini, meseleyi nasıl algılayıp algılamadığımızı, bu meselenin aslında ülke meselesi olduğunu, bakanlık, kişi meselesi olmadığını, bunu bu bütünsellik içerisinde ele almak lazım." değerlendirmesini yaptı. Bakan Selçuk, sıcak bir atmosfer oluşturup tartışmayı çok yükseltmenin, alevlendirmenin doğru olmadığını düşündüklerini aktardı. Konunun hukuki bir mesele olduğunu vurgulayan Selçuk, "Hukuki süreç yürüyor. Burada oturup da bir şekilde ateş etmenin, ´Bu böyledir, bu böyle değildir´ demenin benim hem tabiatım icabı hem de şu arada eğitimin menfaati icabı bunun bir hukuki süreç olduğunu söylemekle iktifa ediyorum." diye konuştu. Temyize ilişkin ise Selçuk, değerlendirmelerinin hukuki değerlendirmeye dayandığını, bunun birtakım gerekçelerinin de söz konusu olduğunu kaydetti.
 
"Kuruşu kuruşuna hesaplarımız var"
Geri kalmış bölgelerde çalışan öğretmenlere yönelik teşvik sistemiyle ilgili soru üzerine Bakan Selçuk, geçmişte kalkınmada öncelikli bölgeler çerçevesinde bazı tazminatların, ek ödemelerin yapıldığını, bunun Meclis kararıyla olduğunu hatırlattı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi´nde bir bakanının "Tazminat şu kadar olacak" demesinin hukuken mümkün olmadığına işaret eden Selçuk, kendilerinin Meclis´e bakış açılarını ifade edebileceklerini anlattı. Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, şöyle konuştu: "Bu bakış açısında da şu var, kalkınma da öncelikli bölgeler anlamında üç ayrı bölge var. Bu üç ayrı bölge için değişen tazminat oranları söz konusu. Şehir merkezinde, köylerde olması ya da X, Y şehrinde olmasına göre bunlar değişecek. O sebeple biz bunun tahmini miktarları, il merkezlerinde, illerin ilçelerinde ya da köylerinde görev yapan öğretmenlere yönelik simülasyonlarımız var, hazır ama bu simülasyonları, henüz bunu ilan etmeyeceğimiz için göstermiyorum. Kuruşu kuruşuna rakam olarak bizim tahmini hesaplarımız var. İllerin adı da var. Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Erzurum, Iğdır, Kars bir grupta, Bayburt,  Erzincan, Şanlıurfa bir grupta. Bütün bunların çalışmaları yapılmış, bitmiş vaziyette. Biz bunu sadece bir teklif olarak göndereceğiz. Meclis karar verecek."
 
"Teneffüsler en önemli derslerimiz"
Eğitim vizyonunda ders saatlerinin, ders çeşitlerinin azaltılması ve teneffüs sürelerinin uzatılmasına yönelik başlıkların da yer aldığının belirtilmesi üzerine Selçuk, şunları kaydetti: "Vizyon belgesine göre, teneffüsler aslında bizim en önemli derslerimiz. Çünkü çocuklar teneffüslerde çok şey öğreniyor, paylaşıyor, sosyalleşiyor, problem çözmeyi öğreniyorlar. Bu anlamda, ders saatlerinde çok büyük bir azalma olmaz ama ders çeşidinde azalma olur, ilkokul için söylüyorum. Sahada çocukların yalvar yakar talepte bulunduğunu görüyorum, ´Teneffüs süreleri hiç olmazsa 15 dakika olsun´ şeklinde. Mesele sadece bunun süresini azaltmak, çoğaltmak değil, mesele, bunu nasıl dolduracaksınız, zenginleştireceksiniz? Burada da kilit kavram, Tasarım-Beceri Atölyeleri." Yükseköğretimdeki mühendislik, sağlık, sanat, iktisadi beşeri, dil gibi alanların bulunduğunu anımsatan Selçuk, bu alanların ilkokuldaki, yeni yapıdaki Tasarım-Beceri Atölyeleri´nde olacağını bildirdi. "Diyelim ki bir mekanik robotik atölyesi var. Bu aslında yükseköğretimdeki mühendislik atölyelerinin ilkokuldaki iz düşümüdür." diyen Selçuk, şu bilgileri paylaştı: "Ben bu çocuğu ilkokulda yakalamak istiyorum. Tasarım-Beceri Atölyeleri´ni okula yayıp, okulun bahçesine spor vesaire... Bununla ilgili mimari projeler bitmek üzere. Bu çocuğu diğer atölyelerin de yukarıdaki yükseköğretimin iz düşümünü yani sanatla, dramayla, dille, beşeri bilimlerle ilgili yansımasını göreceğimiz, bunun ortaokulda da devam ettiği, lisede de ağacın kökünün dallandığı, sinema, animasyon, bağlama gibi birçok konunun, temanın çocuğa yukarıya doğru giderken zenginleştirme imkânı sağlayacağı bir şey söz konusu."
 
Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, her şeyin özünde üretim olduğunu ve bunu çerçevelemeye çalıştıklarını belirterek, Tasarım-Beceri Atölyeleri´nde yetişecek öğrencilerin böylece kendilerini tanıyacaklarını ifade etti. Bakan Selçuk, saat 15.00´den sonra eve giden, yemek yemekten sonra ödevini yapan bir çocuğun futbol oynayacak veya  antrenman yapacak zaman bulamadığına değindi. Okul Mahalle Spor Kulüpleri kurulacağını anlatan Selçuk, çocukların sabah derslerini bitirdikten sonra direkt antrenmana gideceğini bildirdi. Bu durumun çocuğa katkı sağlıyacağını vurgulayan ZiyaSelçuk, "Onun karnesine yazılacak, oradan beslenecek ve o puana dönüşecek. Bu çocuğun portfolyosuna yazılacak. Sporun önünü açıyoruz, sanatın önünü açıyoruz. Çünkü çocuğun başka türlü vakti olmuyor. Ancak açılması için alt yapı olması gerekiyor. Atölyeniz yoksa ben nerede öğreneceğim bunu. Bu atölyelerin her birinin kaç metrekare olduğu, içinde hangi araç gereçlerin olduğu, buradaki öğretmenin niteliğinin ne olduğu, kaç tane öğretmen gerektiği, kaç tane öğretmenin yan alan sertifikası alması gerektiği, bunların aşağı yukarı hesapları yapılmış vaziyette. Bu senenin ikinci döneminde birkaç okulumuzda pilotlama yapacağız. Tasarım becerim atölyelerini koyacağız. İkinci sene çok daha büyük bir ülke pilotlaması yapacağız. İnşallah, üçüncü sene ülke uygulamasına geçeceğiz." diye konuştu.
 
"5 yaşında ilkokula başlanmaz"
Millî Eğitim Bakanı Selçuk, politikalarının veriye dayalı yürümesi konusunda büyük bir ısrarları bulunduğunu, eğitimle alakalı dünyanın ilk 3-4 büyük kuruluşu olduklarını belirterek, bu çerçevede de ellerinde milyarlarca data yer aldığını aktardı. Bu dataların analizi ve yorumlanması için alt yapıya ihtiyaçları  bulunduğunu kaydeden Selçuk, şöyle devam etti: "Okul öncesi 5 yaşta zorunlu olsun temennisi güzel bir şey. Fakat bunun 18 bin ilave öğretmen gerektirdiği, yaklaşık 20 bin civarında derslik gerektirdiği, bunun bütçesinin şu olduğu, bunun alt yapısı için Türkiye´de köy altı yerleşim bölgeleri, ilçeler, hangi katmanda ne kadar açık olduğuyla ilgili ciddi bir hesaplama gerekiyor. Bu hesaplamayı yaptığımızda şunu gördük. Bu üçüncü yılda başlayabilecek bir proje. Biz bunu hemen başlatamayız, böyle bir alt yapımız yok. Bu alt yapı hazırlandıktan sonra üçüncü yıl, Türkiye derslik açığını bitirmiş oluyor ve yeni yatırım yapma imkanı doğuyor. Bir eğitim bilimci olarak çok rahatlıkla söyleyebilirim, 5 yaşında ilkokula başlanmaz. Bizim bunu yeniden tanzim etmemiz gerek. Burada önümüzdeki yıl bir düzenleme yapılacak."
 
"Hangi ilimizde kaç tane açık olduğunu görüyoruz."
Ziya Selçuk, 20 bin ek öğretmen atamasıyla ilgili imzalanan bir kararname olduğunu hatırlattı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın ekonomik tedbirlere rağmen öğretmen ataması konusunda, "Bunu yapalım, bekletmeyelim" dediğini aktaran Selçuk, "Hangi ilimizde kaç tane açık olduğunu çok net görüyoruz. Branşlara baktığımızda Türkiye´nin aslında 2035 yılına kadar kaç tane öğretmen açığı olduğunu da hangi branşta açığı olduğunu da görüyoruz. Bunu yeniden bir çalışıp, toplum ve kamuoyuyla paylaşacağız." diye konuştu.
 
Milli Eğitim Bakanlığı´nın öğretmen sayısı açısından da bir doygunluğa ulaştığını bildiren Selçuk, şunları söyledi: "Artık emeklilerin sayısı kadar öğretmen alınacağı bir şeye doğru gidiyoruz. Bir başka sorun şu, bizim mevcut öğretmenlerimizi daha iyi değerlendirmemiz söz konusu olabilirse, öğretmen ihtiyacında azalmada da söz konusu olabilir. Mesela şu anda 100 bini biraz geçen ihtiyaç gibi görünüyor ama 20 bin ek atama olunca bu tekrar 70-80 bine doğru inecek. Ondan sonraki durum tamamen Hükümet kararı, kabine kararı. Milli Eğitim Bakanlığı´nın ´ben şu kadar öğretmen aldım´ diye kendi başına bir karar vermesi söz konusu değil."
 
"Devlet oradaki her bir çocuğun geleceğini düşünmek zorunda"
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, sözleşmeli öğretmenlerle ilgili ihtiyacı çok net gördüklerini ifade etti. Sözleşmeli öğretmenlerin olmadığı dönemlerde, 2 yıl önce yaklaşık 27 bin civarında bir atama yaptıklarını, bu öğretmenlerin 25 bin kadarının tekrar eş durumu ya da farklı nedenlerle o bölgelerden ayrıldığını gördüklerini belirten Selçuk, şöyle konuştu: "Devlet oradaki her bir çocuğun geleceğini düşünmek zorunda. Orada bir milyona yakın çocuğumuz var. Bu çocuklarımızın öğretmenlerini biz tedarik etmek zorundayız. Eğer mevcut düzende tedarik söz konusu olursa, orada öğretmen barındırma veya orada öğretmen tutabilme ihtimalimiz çok zayıflıyor. Sözleşmeli öğretmenliğin ana gerekçesi bu."
 
2016´da 17 bin civarında sözleşmeli öğretmeni istihdam ettiklerini aktaran Selçuk, şu değerlendirmeyi yaptı: "Kalkınmada öncelikli yörelerde tazminatı getirmek, başka tedbirler almak ve 3+1 ile ilgili iyileştirme yapmak, birçok tedbir alarak oradaki ortamı düzenlemek ve daha iyi hale getirmek gibi bir çabamız var. 2016 yılında atanmış olan sözleşmeli öğretmenlerimiz 4. yılını bitirdiklerinde kadrolu öğretmenlerimiz gibi tayin isteme ya da başka hakları hukukları tamamen geçerli olacak. Eğer olmasaydı 6. yılın sonunu beklemek gerekiyordu. Orada bir iyileştirme söz konusu." Selçuk, aynı bölge içerisinde farklı şehirde olan sözleşmeli öğretmenlerin eş durumu meselesinin ve sağlık sorunları olan öğretmenlerin sorununun da çözüldüğünü anlattı.
 
"Benim bu çocukları öğretmensiz bırakmamam lazım"
Öğretmenlerin eşlerinin de bir kurumda çalıştığını anımsatan ZiyaSelçuk, şu bilgileri verdi: "Şöyle bir beklenti var; Eş durumu tayinlerinin tamamını Milli Eğitim yapsın, Milli Eğitim Bakanlığı diğer kurumlara tabi olsun. Bazı öğretmenlerimizin eşleri özel sektörde, isteseler de o bölgede iş bulamazlar, sıkıntıları var, kolay değil. Fakat biz de işin başından beri hep diyoruz ki ´Bizim burada öğretmen ihtiyacımız var.´ Benim bu çocukları öğretmensiz bırakmamam lazım. Onun için de şartları uygun olan öğretmenlerimizin böyle bir yönteme müdahil olması, başvurması bizi çok rahatlatır. Süreç içerisinde biz bu ihtiyacı rasyonel olarak gidermeye çalışacağız, çeşitli tedbirlerle." Ziya Selçuk, ücretli öğretmenlerin maaşlarının iyileştirilmesiyle ilgili çalışmanın yılbaşından sonra hayata geçmesini beklediklerini sözlerine ekledi. Bakan Selçuk, liselerde alan seçiminin 9. sınıfta başlatılmasına ilişkin, alan eğitiminin 9. sınıfla ilgili olmasının, hem meslek liseleri hem de genel liseler açısından söz konusu olduğunu belirtti. Mesleki ve teknik eğitimin öne çıkarılacağı, pozitif ayrımcılığın yapılacağı bir dönemin başladığını ifade eden Selçuk, alan seçiminin 9. sınıftan başlamasının temel sebeplerine ilişkin bilgi verdi.
 
Ziya Selçuk, "Bir çocuk mesleki eğitime başladığında, 9 ve 10. sınıfta teorik eğitimlerle tekrar karşılaşınca, ´ben zaten bir mesleğe geldim, siz bana yine teorik gösteriyorsunuz´ diyor. Biz 9. sınıfı meslekle doğrudan doğruya irtibat gibi görüyoruz. Meslek liselerinin daha çok 12. sınıfını üniversiteye hazırlık ya da teorik konularla karşı karşıya kalacağı bir alan olarak görüyoruz." diye konuştu. Genel liselerdeki çocukların daha önceden yönlendirilmesiyle ilgili eksiklik bulunduğuna işaret eden Selçuk, çocukların lisede ya da üniversitede ne seçeceğini, ilgisinin, yeteneğinin ne olduğunu bilmediğini ifade etti.
 
"Meslek liseleri için genel beceri seti oluşturuyoruz"
Bu nedenle üniversitedeki öğrencilerin mutsuz olduğunu ve yeniden sınava girdiğini dile getiren Selçuk, şöyle konuştu: "Bizim ilkokuldan itibaren tasarım atölyeleri benzeri araçlarla yeni geliştireceğimiz yetenek, beceri testi olacak. Meslek liseleri için genel beceri seti oluşturuyoruz, bitmek üzere. Bir çocuk hangi mesleğe, ne kadar uygundur, bununla ilgili çok güzel bir test ortaya çıkıyor. Çocuk daha 8´inci, 9. sınıfta anlamış olacak. Ben onun alan seçimini erkenden yaptırdığımda, bu onun için zorunluluk da olmuyor. 10. ya da 11. sınıfta ´ben vazgeçtim, başka bir alana gitmek istiyorum´ derse geçebilir. Çünkü yatayda ve dikeyde katmanlar var, o alanlara geçebilir öğrencilerimiz." Bakan Selçuk, Anglosakson ülkelerde ya da Uzakdoğu ülkelerinin birçoğunda lisede en fazla 7 ders olduğunu belirterek, Türkiye´deki liselerde ise 15-16 ders bulunduğuna değindi. Bunun, bir çocuğun kısa sürede bu kadar çok dersi anlamayacağı, yüzeysel olarak derslerden geçmek için uğraşacağı bir dönem olduğunu aktaran Selçuk, çocuğun ilgisi ve yeteneği doğrultusunda nereye yatkınsa onun eğitimini alması gerektiğini vurguladı.
 
Selçuk, "Sağlık bilimleriyle ilgili bir şey okumak istiyorsa bu çocuk, bütün alanların, mühendislik, iktisadi, beşeri bilimler, sanat, hepsinin altlığı olan dersleri almak zorunda kalmasın. Temel ortak dersi alsın. Bir ülkede vatandaş olmanın, bu ülkenin bir çocuğu olmanın ortak değerlerini içeren dersleri alsın. Ama ondan sonra da kendi alanının dersini alsın, bütün alanların dersini almasın. Böyle olduğunda bir çocuk iki saat matematik almayacak, dört beş saat alacak. Derinlemesine, mesela fizik alacak, laboratuvara girme fırsatı olacak. Çünkü uzun uzun vakti olacak çocuğun." değerlendirmesinde bulundu. Bakan Selçuk, bunun yapılmasının ardından 12. sınıfta bir kırılım daha olacağını, şu anda 12. sınıfta çocukların sağlık raporu aldığını, dersaneler ya da özel kurslara yöneldiğini dile getirdi.
 
"Çocuğun hayat sahnesine bakacağız"
Bu meseleye müdahale edilmesi gerektiğinin altını çizen Selçuk, şunları kaydetti: "12. sınıfta meslek tanıtımı ne demektir? Yükseköğretim kurumları nelerdir? Hangilerinde ne olanaklar vardır? Çocuğun üniversiteye hazırlığıyla ilgili zihinsel farkındalığı nasıl gelişir? Bu çocuk dünyadaki üniversiteleri nasıl tanır? Üniversite hazırlığında yükseköğretime giriş sınavının ilkinde 9. sınıftan çok fazla soru çıkıyor. Aradan 3-4 sene geçmiş, biz ne yapıyoruz? 4 sene önceki konuyu çocuğa soruyoruz. Niye bunu 12. sınıfta yapmıyoruz da 9. sınıfta yapıyoruz? 9. sınıf çocuğun yetişmesi, 10. sınıf hazırlanması için bir araç olmalı." Bakan Selçuk, 12. sınıfların programının değişeceğine dikkati çekerek, bunun, toplumun talepleriyle değişebilen, esnek, farklı fırsatlar oluştuğunda bunu değerlendirebilen canlı bir doküman olduğunu ifade etti.
 
Müfredatın hemen değişmeyeceğine işaret eden Selçuk, pilot uygulamanın yapılacağını daha sonra hayata geçirileceğini aktardı. Bakan Selçuk, "Yokluktan, muhtaçlıktan, zaruretten dolayı bir dershane arayışını ortadan kaldırmak bizim taahhüdümüz. Bunu yaparken çocuğa Türkiye´nin en iyi öğretmenleriyle karşılaşma fırsatı vereceğiz. Dijital olarak ya da başka türlü. Bunu yaparken çocuğun hayat sahnesine bakacağız. Sadece sınıfın, okulu içi değil. Okulun dışı, cep telefonu, sosyal medyası ve diğer bütün alanlarda çocuğun bununla muhattap olma fırsatını ortaya koyacağız." açıklamasında bulundu.
 
"Çocuklarımızı telef ediyoruz"
Liselerdeki uzmanlık konusuna da değinen Ziya Selçuk, uzmanlığı bir kişinin ruhuyla, varlığıyla, meselenin özüne intikal ettiği bir durum olarak niteledi. Başarıyı "muvaffakiyet" kelimesiyle özdeşleştirdiklerini anlatan Selçuk, "Biz çocukların belleğiyle uğraşmıyoruz, bizim bellek yarışmamız yok. Kim bir dakikada çözerse o başarılı, iki dakikada çözene başarısız diyen bir sistemimiz var. Üniversite sınavı ortaöğretimdeki konuları sormaz, üniversitede gerekli olabilecek bilgileri yoklayan bir sınavdır. Üniversite sınavı bir olgunluk sınavı değildir ki ortaöğretimin derslerini sorayım. Üniversite sınavı, üniversitenin ihtiyacını karşılayan sınavdır. Bunun orta vadede oraya doğru evrilmesi gerekiyor." şeklinde konuştu. Millî Eğitim Bakanı Selçuk, liselerde 16 dersin olmasına ilişkin, "16 ders meselesi azalacak, belki yarıya yakın azalacak. Yoksa çocuklarımızı telef ediyoruz. Bir çocuğun her şeyden anlaması mümkün değil, gereksiz bilgi yığını var." dedi.
 
Bakan Selçuk, Millî Eğitim Bakanlığının "2023 Eğitim Vizyonu"na yönelik yapılan bazı eleştirilerin anımsatılması üzerine, "Türkiye´de eğitime gönül vermiş, yüzlerce, binlerce insanımız var. Onlar, Türkiye´nin her yerinde bir sorunun cevabıyla ilgileniyorlar. Her türlü siyaset, bürokrasi olabilir ama bize şunu sorun, ´bizim çocuklarımızın geleceği için ne düşünüyorsunuz?´, ´Sizin günlük kavgalarımız bir tarafta ama bizim çocuklarımızın geleceği için ne söyleyeceksiniz?´ demeye çalışıyorlar. Ben onların faydası olduğunu düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu. Japonya veya Finlandiya´daki eğitim modellerinin kopyalanmaya çalışıldığı yönündeki iddialarla ilgili Selçuk, şunları kaydetti: "Benim bu tür eleştirileri, ´klişe bulmam´ ya da ´çok gereksiz bulmam´ diye bir şey söz konusu değil. Ben her türlü eleştiriyi sırtımdaki akrebi gösteren bir kişi olarak değerlendiriyorum. Dolayısıyla bu ülkelerin sistemleri vesaire. Finlandiya´da bütün nüfus üç kuşaktır üniversite mezunu. Finlandiya´nın milli gelir seviyesi belli bir noktada. Finlandiya´da 580 bin öğrenci varken bizim sadece Suriyeli öğrenci sayımız 630 bin. Karşılaştırılabilir şeyleri konuşmamız lazım. Burada nedensel bağlama oturtmak zorundayız. Bir rasyonaliteye ihtiyacımız var. Japonya´nın eğitim sistemini Türkiye´ye getiriyor olmak, bir bilim insanının konuşabileceği bir şey değil. Ben, ´eğitim ihraç edilebilir ama ithal edilemez´ diyen bir insanım. Buradaki mesele şu; sınıfı görüyor muyum, öğretmenimi izliyor muyum, velimle karşı karşıya gelip sohbet ediyor muyum, Türkiye´nin eğitim coğrafyasına bakıyor muyum? Başka bir ihtiyacım yok ki benim. Ben sadece ´dünya ne yapıyor?´ sorusunun yanıtı için dünyayla da ilgileniyorum. Onlar ne yapıyor, biz ne yapıyoruz bunu görmek için. Japonya´yı kopyalamak bu gerçekten rasyonalitesi olmayan bir iddia."
 
"Kimseyi ötekileştirmek istemiyorum. Bütün renklerle ilgileniyoruz"
Selçuk, "2023 Eğitim Vizyonu"nun imam hatip merkezli olduğu eleştirileriyle ilgili, "Ben insanımızın muhalefet ihtiyacını çocuklarımız üzerinden giderilmesine karşıyım. Onlar benim evlatlarım. Hepsi benim evladım, hepsi benim göz bebeğim. Dolayısıyla vay şu çocuklar, vay öbür çocuklar. Böyle bir tartışma benim karakterime çok uygun değil. Ben çocuklar üzerinden muhalefet ihtiyacının giderilmesine razı değilim." dedi. Selçuk, konuşmasına söyle devam etti: "Fen lisesi de yazıyor. Sosyal bilimler lisesi de yazıyor, meslek lisesi de yazıyor. Karıştırırken bazen üç, dört sayfa geçebiliyorsunuz. Öyle bir tutum belki olabilir. Bu çocukların her birisi bizim öz evladımız. İmam hatipli çocuklar üzerinden ya da fen liseli çocuklar üzerinden bir kavga olduğunda, çocukların ruhu örseleniyor. Bunu yapmayı tercih etmiyorum. Ben her çocuğun hukukunu korumak istiyorum. Kimseyi ötekileştirmek istemiyorum. Biz bütün renklerle ilgileniyoruz."
 
"2023 Eğitim Vizyonu"nu öğretmenlerin özlük hakları temelinde ele alan yaklaşımları uygun bulmadığını da dile getiren Selçuk, şunları söyledi: "Meseleye çocuk açısında bakıyorum. Yani öğretmeni merkeze koymak benim için çok öncelikli ama yumurtanın sarısı benim çocuk. Özü çocuğun hukuku. Eleştiriler ve öneriler nedir diye baktığımızda çocuklar için ne getiriyordan çok, özlük hakları ya da birtakım bürokratik meseleler daha ön planda. Ben isterim ki, çocuğu öne çıkartalım. Biz bu işi niye yapıyoruz, bir Milli Eğitim Bakanı niye var, masalar, koltuklar, genel müdürlükler niye var, okullar, öğretmenler niye var? Bunların hepsi çocuk için var. Çocuğun üzerinden bu meseleyi zenginleştirirsek çok daha mutlu olacağız."
 
"Derdimiz çocuğu ölçmek değil, bizim derdimiz sistemi ölçmek"
Bakan Selçuk, gelecek dönemde yapılması planlanan Öğrenci Başarı İzleme Araştırmasının hangi kademe ve sınıflarda yapılacağıyla ilgili bir soru üzerine, şu bilgileri verdi: "İlkokul, ortaokul ve lisede sadece birer sınıfta yapılacak, bununla ilgili araştırmalar sürüyor. Bizim bir analize ihtiyacımız var. Şu ana kadar yapılmış e-okuldaki karne notları, TEOG vesaire gibi geçmişte yapılan sınıfların sonuçlarına bakarak bir çözümleme yapmamız lazım. Hangi sınıf, kritik sınıftır. Bunu aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz ama dataya dayalı olarak görmek istiyoruz. Bu sınavlar merkezi yapılmayacak. Bu sınavlar bölgesel olacak, iller düzeyinde mesela. Bizim derdimiz çocuğu ölçmek değil, bizim derdimiz sistemi ölçmek. Biz kendi eksiğimizi görmek için bu izleme araştırmasını yapıyoruz. PISA nasıl yapılıyorsa ya da TIMSS nasıl yapılıyorsa biz bunu da kendi ülkemiz için yapmayı arzu ediyoruz. Bunu yaparken de asla bunu karneye koyalım, çocuklar notunu görsün vesaire değil. Biz burada bir okulumuzun gelişim planını nasıl ilerletiriz, o okulumuzdaki öğretmenimize nasıl destek oluruz, merkez teşkilatındaki yapının sorunlarını nasıl çözeriz, bunu bunun için yapıyoruz. Sistemi ölçmek için. Yoksa çocukları ölçelim de puanlayalım da onu yarıştıralım diye bir derdimiz yok. Merkezi olmaması onu gösteriyor zaten."
 
Bakan Selçuk, müfredatla ilgili değişikliklerin nasıl olacağına ilişkin soru üzerine, müfredat kelimesinin fertten geldiğini ve bireysel olana ´müfredat´ denildiğini belirtti. Bakan Selçuk, toplu olana müfredat denilmediğini ancak dünyada böyle bir yaklaşım bulunduğunu aktardı. Selçuk, müfredatın değişmesinin her şeyin değişeceği anlamına gelmediğine işaret ederek, "Biz bir öğretmenin şefkatini, her şeyin önünde görüyoruz. Şefkat yoksa, dünyanın en iyi müfredatı hiçbir işe yaramaz. Diyelim ki elinizde dünyanın en iyi Shakespeare´ın bir oyunu var. Mükemmel bir oyun. Bunu birisi oynayacak. Shakespeare yazmış müfredatı. Buyrun oynayın. Burada öğretmenin neden değerli onu vurgulamaya çalışıyorum. Öğretmen şefkatini kurgulayıp bunu yaparsa, müfredat son derece tali bir meseledir." diye konuştu. Selçuk, müfredata, yönteme ve tekniğe ihtiyacı olmayan ustanın o anda çocuğun bir ihtiyacını görerek ufak bir değişiklikle fırsat eğitimi yapabileceğini kaydetti.
 
"Müfredatı ana temel sorun gibi görmemek lazım" 
Selçuk, bir ülke politikası açısından müfredat çerçevesine ihtiyaç bulunduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Şimdiki gibi binlerce kazanımın olduğu parça parça küçük yapıların oluşturulduğu bir yapıdan ziyade bizim çerçeve dediğimiz bir yapı, genel hedefleri içeren, gerçek hayattaki bütünsel karşılığını bilgi olarak değil görgü olarak içeren...Diyelim ki suyu israf etmemekle ilgili konuşuyoruz. ´Suyu neden israf etmemeliyiz´ soruyorsunuz. ´Şundan dolayı, bundan dolayı´. Çocuk suyu israf etmemek lazım diyor, biliyor. Evine gittiğinde, duş alacağı zaman bir süre soğuk akan suyu kovaya doldurup ´anne bunu çiçeklere dökelim´ diyemiyorsa, görgü yoktur, bilgi vardır. Müfredatın mantalitesinin dönüşmesi lazım. ´Bunu biz yaptık, hadi öğretmenler uygulayın´ değil. Buradaki ana değişikliklerden birisi, biz iki sene öğretmenlerle böyle bir yaklaşım var, ve böyle bir değişiklik olacak... Onlar müfredat çıktığında, ´biz bunu zaten biliyoruz´ diyecekler. Şu ana kadar bütün Türkiye´de olan şey, müfredat çıkar sonra birkaç gün eğitim alınır. ´Hadi bunu uygulayın´ denilir. Burada tersine bir yaklaşım var. Müfredatı ana temel sorun ya da çözümmüş gibi görmemek lazım. O da meselelerden bir meseledir."
 
"Temel problem ders saat sayısı gibi algılanmamalı"
Bakan Selçuk, yabancı dil eğitimi için nasıl bir sistem öngörüldüğü ve yabancı dil öğretmenlerinin eğitimlerine ilişkin yapılacak çalışmalar hakkında da açıklamalarda bulundu. Yabancı dil meselesinin başındaki ´yabancı´ kelimesinin rahatsız edici bir olduğunu anlatan Selçuk, bunun bir dil olduğu, Allah vergisi bir yapı olduğu konusunda bir anlayış farklılığına gidilmesi gerektiğini ifade etti. Selçuk, yabancı dil meselesinin müfredatmış gibi algılanmaması gerektiğine değinerek, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bizim temel problemimiz, ders saat sayısı gibi algılanmamalı. Bizim temel problemimiz, sistemin ana kurgusunu bir gözden geçirmek. Biz bir eğitim programı yazıyoruz. Sonra bunu bütün Türkiye´ye veriyoruz. Hangi sınıf, hangi yaş, hangi okul türü bir ayrım yapmıyoruz. Örneğin, turizm liselerinde okuma, yazma, dinleme, konuşma ikisi onlarda çok önceliklidir. Dinleme ve konuşma çok önceliklidir. Yazma becerisi, ikincil, üçüncüldür. Biz bütün liselere aynı programı gönderdiğimizde, bir anlam sorunu oluşuyor. Bazı çocuklarda yabancı dili seçmeli almak istiyor ama ben herkesi zorunlu tutuyorum. Bazı okul türlerinde ise biz çok daha derinlemesine ihtiyaç duyuyoruz. Bazı çocuklarımıza biz İbranice, Latince öğretmek zorundayız. Türkiye küresel bakış açısı olan bir ülke. Biz İbranice uzmanlarımız olmadan bazı meseleleri nasıl anlamayı düşünüyoruz."
 
"Hikâye temelli, proje temelli modüler bir yapıya ihtiyacımız var"
Yabancı dil eğitiminde herkese aynı tekniği uygulayarak başarı sağlanamayacağını belirterek, "Hikâye temelli, proje temelli, tiyatro ile yabancı dil öğrenme gibi yaş gruplarına göre tekniğin, stratejinin değiştiği, esnek ve modüler bir yapıya ihtiyacımız var." dedi. Tek tip bir müfredatla, tek tip bir yöntem ve yaklaşımla yabancı dil öğretme ihtimalinin çok zayıf olduğuna vurgu yapan Bakan Selçuk, yabancı dil öğretmenlerine destek verilmesi gerektiğini bildirdi. Yabancı dil öğretmenleriyle mutlaka ilgilenilmesi gerektiğine işaret eden Selçuk, "Önümüzdeki 2-3 sene uluslararası düzeyde sertifikalarla, bunları İngilizce öğretmenlerimiz bilirler. Tezsiz yüksek lisanslar var. Bizim öğretmenlerimizin tamamına yönelik, yabancı dil öğretmenlerimizin tümüne yönelik önümüzdeki 3 sene de hepsinin belirli bir eğitim sistemin içerisine üniversitelerde girecekleri böyle kısa sürelik birkaç günlü ya da haftalık değil, en az bir yıllık bir eğitim süreciyle karşı karşıya kalacakları, onlara her türlü desteği sağlayacağımız bir dönem gelecek." diye konuştu. Bakan Selçuk, çocuklara İngilizce öğretilmesi konusunda bir dertlerinin bulunmadığını vurgulayarak, "Ben hemen ´şu sene bir şey beklemeyin derken, kastettiğimiz şey´ buydu. Bizim öncelikle öğretmenlerle beraber çalışmamız lazım. Bu çalışma bir noktaya gelince, şimdi öğrenciler devreye girebilir. Yeni bir müfredat, yeni bir teknik, yöntem, strateji ile yaklaşmamız lazım. Farklı yabancı dil öğretme yaklaşımını pilot olarak Türkiye´nin çok değişik okullarında uygulayacağız. En çok nereden verim alıyoruz buna bakacağız. Meslek okullarında, fen liselerinde bu nasıl olacak, buna bakacağız. Bütün bunlarla ilgili ayrıntılı bir matris geliştirmeye çalışıyoruz. Bizim bu dersimizi çalışmamız gereken boyutlardan birisi." ifadelerini kullandı. 
 
"Biz yeniden bir, iki üç demiyor dört, beş, altı diyoruz" 
Millî Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyonu´na getirilen eleştirilere de değinen Selçuk, "Bu vizyon dokümanın en güçlü tarafı, burada söylenen her şeyin fizibilitesinin yapılmasıdır. Bunun parası var, projesi var. Bunun siyasi iradesi var. Bunun hiçbir dönem olmadığı kadar bir toplumsal kabul alanı var. Bir umut var, bir hayal var demektir. O zaman burada da bir avantajımız var. Bunun altını doldurabilirsek...  Ortaöğretimde dersler kaça inecek, kaç tane modül olacak... Mesleki eğitimde hemen önümüzdeki sene modüler yapıya geçiyoruz. Orada hazır elimizde birçok şey, Milli Eğitim Bakanlığının daha önce yaptığı çok güzel çalışmalar var. Biz yeniden bir, iki, üç demiyoruz, dört, beş, altı diyoruz." diye konuştu. Bakanlık tarafından geçmişte yapılan çalışmalara şükran borçlu olduklarını aktaran Selçuk, geçmişteki araştırmaların ve projelerin de şimdiki çalışmalara ışık tuttuğunu kaydetti. Millî Eğitim Bakanlığı 2023 Eğitim Vizyonu´nun en önemli özelliğinin, fizibilitesinin bulunması olduğuna işaret eden Selçuk, bu konuda finansmanın, siyasi iradenin ve toplumsal desteğin hazır olduğunu vurguladı.
 
"Özel öğretime verilen teşvikler verilmeyecek"
Özel okullara teşvik konusundaki bir soru üzerine Selçuk, özel öğretimin dünya çapında başarılara imza atılan bir alan olduğunu, Türkiye´nin çok köklü ve değerli özel okulları bulunduğunu ve bunların gerek okul öncesinde gerek ilk ve ortaokul, lise düzeyinde önemli işler yaptığını belirtti. Bunun Türkiye için bir birikim ve kazanç olarak görüldüğünü anlatan Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye olarak belirli bir süre özel öğretimi teşvik etmemiz gerekiyordu. Bir yol almaları, nefeslenmeleri gerekiyordu. Özel öğretimde nicelikle ilgili bir mesafe alındı, şimdi nitelik zamanı. Önümüzdeki süreçte özel öğretime teşvikler verilmeyecek. Buradaki bakış açımız dezavantajlı durumda olan resmi okullarımızdaki niteliksel ve nicel gelişime hizmet etmek. Önceliklerimizle ilgili zaman zaman değişim olabiliyor. Benim Milli Eğitim Bakanı olarak ekip arkadaşlarımla beraber ortaya koyduğum öncelik, resmi okullarımızın, dezavantajlı okullarımızın daha iyi hale getirilmesi." "Bunun için ayrılan bütçe devlet okullarına mı aktarılacak" sorusu üzerine Selçuk, "Bunu basitçe böyle ifade etmek mümkün olabilir." yanıtını verdi. Bunun yanı sıra 2023 Eğitim Vizyonu´nda yer alan değişikliklere ilişkin bir bütçe hazırladıklarını, gerek Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak´tan gerekse kabinenin diğer üyelerinden ciddi destek gördüklerini aktaran Selçuk, eğitime sahip çıkılmasının büyük bir artı değer olduğunu ifade etti.
 
"Çocuğun hayat sahnesinde tedbir alma yaklaşımı"
Selçuk, ilkokulu bitiren bir öğrencinin hangi düzeyde yabancı dil konuşabileceğine ilişkin bir öngörülerinin de bulunduğunu belirterek, her çocuğun ihtiyacına göre durumu değerlendirmenin önemine değindi. İkinci dil öğrenmeyi, sadece okulun içindeki bir ders gibi görmemek gerektiğini bildiren Selçuk, "Bizim TRT ile iş birliği yapmamızın nedeni, alt yazılı çizgi filmler, yabancı dilde çizgi filmler üretme ihtiyacımız ya da EBAY´ı yeniden modellememizin amacı, sadece sınıfta tedbir almak değil de çocuğun hayat sahnesinde tedbir almak, maruz kaldığı atmosferde tedbir almak." dedi. Selçuk, yabancı dil konusunda yazın yoğunlaştırılmış çalışmalar yapılacağını, dünyada denenmiş şeyleri Türkiye´nin kültür koduna uygun hale getirerek uygulayacaklarını aktardı.
 
"Önce sakinleştirmemiz sonra tümüyle ortadan kaldırmamız lazım"
Okullarda "kayıt parası" ya da "bağış" adı altında istenen ücretler konusundaki soru üzerine, okulların velilerden yardımcı kaynak istemesi meselesinin fiili bir durum olduğunu anlatan Selçuk, "Bizim bu durumu önce sakinleştirmemiz sonra bu ihtiyacı tümüyle ortadan kaldıracak bir hale gelmemiz lazım." dedi. Bakan  Selçuk, bunu yapabilmek için okul gelişim bütçesinin önemli bir araç olduğuna işaret etti. Her okula standart bütçe verilmeyeceğini, bütçe tespitinde okulun ihtiyaçlarının göz önünde bulundurulacağını bildiren Selçuk, imkânları iyi ve kötü olan okullara aynı gelişim bütçesini vermenin rasyonel olmadığını kaydetti. Okul gelişim bütçesi ile okulların hangi alanda nasıl gelişeceklerine ilişkin çok net, ölçülebilir bir tablo göreceklerini anlatan Millî Eğitim Bakanı Selçuk, şunları söyledi: "Biz de onu an an, gün gün, ay ay izleyecek, yıl sonunda nereden nereye geldiklerine ilişkin değerlendirmelerimizi yapacağız. Okullar hedef koyacaklar. Okulların rekabet etmesiyle ilgili asla bir yaklaşımımız yok. Okul iş birliği yapar, rekabet etmez. Yoksa vahşi bir kapitalizme götürür bu bizi. Bu bizim anlayış dairemizde yer almıyor. Okulların birbiriyle yardımlaşması, birbirine desteği söz konusu olacak. Çok iyi imkânı olan okulların çeşitli ortamlar üzerinden diğer okullarla paydaş olmaları, birlikte proje yapmaları desteklenecek. Bu anlamda zaman içinde okullardaki bağış, yardımcı kaynak gibi konuların çok büyük ölçüde ortadan kalkması sağlanabilir. Çünkü okulların ihtiyaçlarının karşılanmasıyla ilgili başka yaklaşımlarımız var. Fakat bunu bıçakla kesilir gibi aniden kesme beklentisi oluşmamalı, bunun bir kültür, sosyal algı işi olduğu unutulmamalı. Okul bir güven oluşturduğunda veli ´benim bir katkım olsun´ diye gönüllü olacak. Velinin, veli toplantısından kaçamayacağı, okulu ziyaret etmekten çekinmeyeceği okullar oluşturmamız lazım bunu yapabiliriz."
 
Meslek lisesinin hep arka planda algılandığını belirten Selçuk, bu liselerin sayısının artması konusunda büyük bir talep olduğunu, nitekim de arttığını söyledi. Meslek lisesinin, bir ülkenin iktisadi sistemiyle senkronize yürümesi gerektiğini ifade eden Selçuk, "Yani iktisadi sistemin, ekonominin kaldırabileceği bir kapasite vardır. Buradaki üretimin bir mahiyeti vardır. Mesela ne kadar yüksek teknolojiyle üretimimiz var? Dijital teknolojiler ne ölçüde kullanılıyor? Geleneksel mekanikler ne ölçüde kullanılıyor? Bununla meslek lisesinin örtüşmesi lazım. Şu anda bu örtüşme yerine hafif bir bağlantı var." diye konuştu. Bakan Selçuk, meslek lisesiyle ilgili öncelikle olgusal meselelerden ziyade algısal meselelerin yönetilmesi gerektiğini vurguladı. "Meslek lisesi" algısını dönüştürmek gerektiğini aktaran Selçuk, bununla ilgili farkındalık çalışmaları, çeşitli tanıtımlar, fuarlar, duyurular, birtakım senaryolar ortaya koymak gerektiğini, şu anda bu konuda çalışıldığını dile getirdi. Bunları yaptıktan sonra da bu dönüşümü somut olarak göstermek gerektiğine işaret eden Selçuk, şöyle devam etti: "Diyelim ki bir meslek lisesi ahşap oyuncak üretecek, bundan Hazine kesintisi yüzde 15. Ama birçok yerde, resmi kurumlarda bu kesinti yüzde 1 civarında. Bu okullarda yüzde 1 kesintiye inersem, rekabet gücü artacak ve bu okulları 10 kat, 20 kat, belki 100 kat daha fazla üretimin içine sokacağız, çok kısa sürede, bir yılın içerisinde. Peki, para kazanmak için mi? Hayır. Çocuk iş başında eğitim yaparken öğrenecek. Biz ona tabii ki gelirinden pay vereceğiz. Öğretmenine tabii ki pay vereceğiz. Ama benim asıl derdim, üretimle öğretmek, iş başıyla öğretmek. Örneğin savunma teknolojileri sanayi ile ilgili, ASELSAN´ın içine, TAI´nin içine, tarım liseleri, değirmencilik liseleri gibi şu anda aktive olmayan ama memleketin çok ihtiyacı olan yüzlerce alan var. Bu, iş garantili bir boşluk."
 
"Askerlik teciliyle ilgili avantaj elde etmeye çalışıyoruz"
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yaptıkları çalışma kapsamında, turizm liselerinin iş garantili bir hale getirilmesinin söz konusu olduğuna değinen Selçuk, bu yıl 10´unu başlattıklarını, bu liselerin birkaç dilin rahatlıkla üretilebildiği yerlere dönüşeceğini vurguladı. "Bugünlerde meslek liselerinde erkek öğrencilerin askerlik teciliyle ilgili bir avantaj elde etmeye çalışıyoruz." diyen Selçuk, bu öğrencilerin sigorta primlerinin liseye başladıkları anda başlaması konusunda avantajlar da planlandığını ifade etti. Yapılan araştırmalara göre, öğrenci mezun olduktan sonra bir işte 1,5 yıl kalıyorsa o işte devam ihtimalinin çok yükseldiğini ama 1,5 yıldan önce ayrılırsa artık meslekle uğraşmak istemediğini dile getiren Selçuk, şöyle konuştu: "Eğer biz ona ekonomik olarak avantaj sağlarsak yani ´Sen öğrenciyken de maaş alabileceksin, öğrenciyken de sigorta primiyle ilgili katkı sağlanacak, öğrenciyken de işi öğrenmek için somut bir ortamın olacak´ dediğimizde, bu avantajlar birkaç sene içerisinde meslek okullarını öne çıkaracak."
 
"Onları gereksiz bir beklentiye sokuyoruz"
Bakan Selçuk, "Öğretmenlik Mesleği Uzmanlık Programı, ataması yapılan öğretmenlere üniversitelerle birlikte planlanarak mı verilecek?" sorusuna, "Sunumdaki bir ifadeden yola çıkarak ´Bunu Milli Eğitim Bakanlığı verecek´ gibi bir şayia dolaştı. Bizim formasyonla ilgili şöyle bir derdimiz var; biz yüz binlerce insana para vererek formasyon alma imkanı verdiğimizde onları gereksiz bir beklentiye sokuyoruz, zaman içerisinde ciddi bir yığılma ve sistemde tıkanma oluşuyor." yanıtını verdi. Bu konuda Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı ile konuştuklarına dikkati çeken Selçuk, şöyle devam etti: "Öğretmenlik hakkını kim elde ettiyse, Öğretmenlik Mesleği Uzmanlık Programı dediğimiz içeriği onlar alacak. Tezsiz yüksek lisans formunda 1 yıl süren ama aynı zamanda öğretmenlik hakkını kazanmış kişinin bu programı alırken okulun içinde de olacağı, yani Milli Eğitimin personeli olarak çalışacağı bir durumdan söz ediyoruz. Dolayısıyla yüz binlerce kişinin ekstra formasyon almasına gerek yok. Kim öğretmenlik hakkı kazanıyorsa sadece onlar alsın. Bunu üniversitelerimiz yapacak. Yani üniversitelerimizle bir anlaşmamız olacak, henüz imzalamadık ama prensip olarak anlaştık. Onlar çeşitli bölgelerdeki üniversitelerimiz bu öğretmenlerimizin bu ihtiyacını karşılayacak. Biz buradaki karmaşayı önlemiş olacağız."
 
Öğretmenlik Meslek Kanunu´na okul müdürlerinin yüksek lisans ve doktora yapmış olanlar arasından atanmasına ilişkin bir maddenin konulup konulmayacağına ilişkin bir soru üzerine Bakan Selçuk, "Okul müdürleriyle ilgili bir kadro ihdas etmeyi planlıyoruz, taslak kanunumuz şu anda hazır." bilgisini verdi. Bu konunun çeşitli çalıştaylarla uzmanlarca tartışılması, farklı bakanlıklarla görüşülmesi, kamuda da tartışılması gerektiğini belirten Selçuk, "Bu süreçler geçtikten sonra bunun Meclis´e sevk edilmesi lazım. Meclis´in takdirine kalmış." dedi. Selçuk, profesyonel okul müdürleri konusunda şu değerlendirmelerde bulundu: "Okul müdürünün profesyonelliği şu anlama gelir; zaten Milli Eğitim´in içinde öğretmen olan, yönetici olan insanlar, belirli kriterleri karşılarlarsa ki bu bir sınav olabilir, bu birtakım yetkinlik kriterleri olabilir, bunları karşılarlarsa biz onları okul müdürü olarak atarız. Meslek Kanunu´na bağlı olarak da kadrosunu veririz, şimdiki gibi ikincil görev olarak yapmazlar okul müdürlüklerini, gerçekten yönetici olarak çalışırlar. Her sene de değerlendirilirler, okul gelişim planlaması ve modeli açısından ve onların gelişimine biz de katkı sağlarız. Sürecin bu şekilde ilerlemesini ümit ediyoruz."
 
Memur öğretmenlerle ilgili planlama netleşmedi
Bakan Selçuk´a, diğer kamu kurumlarda görev yapan öğretmen memurların tekrar Bakanlık bünyesine geri döndürülmesi gibi bir planlamalarının olup olmadığı soruldu. Selçuk, bu konuya ilişkin, "Memur öğretmenlerimizle ilgili aslında bir ihtiyaç var, fakat elimizdeki kadroya baktığımızda her zaman bir öncelik yaklaşımımız var. Biz hangi alanlarda neye acil öncelik duyuyoruz, hissediyoruz. Buna göre, ondan da olabilir fakat şu anda bir tasarruf döneminden de geçiyoruz. O meslektaşlarımızla da ilgili bir planlamamız var ama şu anda netleşmedi." açıklamasını yaptı.
 
Mesele meslek lisesi algısı
Meslek lisesinden bir okul müdürünün, "´Her veli kendi öğrencisi için okul seçecek´ denildiğinde çoğunlukla Anadolu liselerine gidildi, meslek liselerine çok az öğrenci geldi. Bununla ilgili bir çalışmanız olacak mı" şeklindeki soru üzerine Selçuk, meslek liselerini tercih etme meselesinin aslında velinin algısıyla doğrudan doğruya irtibatlı olduğunu vurguladı. Velinin Türkiye´ye, okullara baktığına ve hangi öğrencinin hangi okulu tercih ettiğine ilişkin bir gözlem yaptığına değinen Selçuk, şöyle konuştu: "Burada velinin niye orayı tercih ettiği temel konu değil, velinin niye orayı tercih etmediği temel konu. Yani orayı tercih edilebilir bir hale getirmezsek, orayı bir cazibe merkezi haline getirmezsek veliyi zorla bir yere yöneltmek doğru değil ya da ´burası boş kaldı bütün çocukları buraya koyuyoruz´ böyle bir tedbir olmaz. Biz burayı o hale getirmeliyiz ki herkes buraya gelmeye çalışmalı. Biz Milli Eğitim Bakanlığı olarak önce ödevimizi yapalım. Ödevimi yaptıktan sonra beklentimiz velinin gelmesi olacaktır. Şu anda onların tercih etmemesi, algıyla ilgili. Biz bu algıyı dönüştürmek konusunda somut katkı sağlamak durumundayız."
 
Okul kantinlerinde "QR kod" dönemi başlıyor
Bakan Selçuk, okul kantinlerine ilişkin Tarım ve Orman Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı´nın ortak bir çalışma yürüttüğünü, konuya ilişkin gelecek haftalarda bir protokolün imzalanacağını kaydetti. Selçuk, "Okul kantinlerindeki her bir ürün, bir QR kod çerçevesinde ne kadar sıhhi olup olmadığı çocuk için ne kadar faydalı olup olmadığı konusunda bir uzman heyetin denetiminden geçecek." dedi. Geçen yıllarda bu konuda kısmen yapılan çalışmalara değinen Selçuk, "Şu anda da sıfırdan bir şey yapıyor değiliz. Geçtiğimiz yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı bence işe yarayan tedbirler aldı okul kantinleri konusunda. Bu daha da ilerletilmeli." diye konuştu. Obezitenin tüm dünyada büyük bir sorun olduğuna ve Türkiye´de de hızlı bir artış yaşandığına işaret eden Selçuk, "Obezitede, onlarca kat artış var, öyle bir kat iki kat artış değil. Bizim bunu çözmemiz lazım." ifadesini kullandı.
 
Ödevde bir modifikasyon olacak
"Selefiniz ´ev ödevini yasakladık´ demişti. Pekiştirilme eğitimi altında yine evde ödev yapmaya devam ediyoruz galiba." sözleri üzerine Bakan Selçuk, 2023 Vizyonu´nda bu konuya yer verildiğini belirterek, şu görüşlerini paylaştı: "Genel geçer ´ödev verilecek ya da verilmeyecek´ten ziyade, ödevin yeni bir anlam taşıması, bir modifikasyonu söz konusu olacak. Araştırma sonuçlarına bakarak söylüyorum, ödevin çocuğun akademik ilerlemesinde çok az katkısı var, sadece belli bir grup tipteki mizaçtaki çocuklar ödevden hoşlanıyorlar, büyük çoğunluk hoşlanmıyor. Ödevin çocuğun bir sorumluluk alması ile ilgili, ödevin çocuğun bir şeyi takip etmesi ile ilgili, ödevin anne baba ve öğretmen arasındaki ilişkiyi sosyalize etmesiyle ilgili birtakım avantajları var. Bu avantajları dikkate alarak, hangi yaşta mesela bir çocuk ilkokul 1´de 10-15 dakikadan fazla ödev yapıyorsa zaten akademik olarak bir sıkıntı vardır orada. Bu ödev meselesinin çözümüyle ilgili okulun içinde ne yapılabilir? Ödev, okulun içinde çözülür mü? Yani bizim ödev sonucunda ulaşmak istediğimiz hedef, ödevin dışındaki araçlarla nasıl çözülebilir? Sadece ödeve yüklenmek istemiyoruz. Yani çocuk, 20, 30 tane çoktan seçmeli ödevi de alabilir, ´Hadi dedenle röportaj yap´ bu da senin ödevin olabilir. ´Hadi Atatürk hakkında bir hikaye yaz ya da bir arkadaşınla bir telefonda görüşme yap´ denilebilir. Ya da ´bir kurumu ara, o kurumdan bilgi al gel´ diyebiliriz. Bunların hepsi ödevdir." Ödevin sadece çoktan seçmeli, yaprak testlerin dayatıldığı bir süreç olarak algılandığını bildiren Selçuk, "Ödevin çeşidini, veriliş biçimini, anlamını değiştir, yaş gruplarına göre farklılaştır, bütün bunları yaptığımızda ödevin mahiyetinin de dönüşmesi beklenebilir." dedi.